Deveye sormuşlar boynun neden eğri, diye. Devenin ne dediğini merak edeniniz olduğunu hiç zannetmiyorum. Zaten ben de merak etmiyorum. Sarı çiçeğe sormuşlar siz de ölüm var mıdır? diye. Ölümsüz yer varsa biz de oraya gidelim derviş baba demiş. Çiçek deyip hafife almamak lazımmış demek ki.
Neden bu yazıya bu kadar saçma sapan bir giriş yaptın diye sormayın dostlar. Herşeyin sebebi var. Gecenin siz diyin üçünde, ben diyeyim beşinde leş gibi sigara kokularının gırtlak yaktığı ve buz dolabı cozurtularının beyin kemirdiği iç karartıcı bir atmosferden, bizim mutfağın kenarından daha sağlıklı bir girizgah da çıkamazdı sanırım. Üstümüze bir de Ankaranın soğuk ve gri bulutları çökunce insanda neşe namına, keyif namına zerre kalmıyor. Ankara demişken ve Yahya Kemal’in şu dizeleri de hatırıma gelmişken siz sevgili okuyucularla paylaşmak istiyorum:
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
Şairin Ankara hakkındaki en meshur sözünün “Ankaranın en çok İstanbul’a dönüşünü severim” olduğu düşünüldüğünde başkente çok büyük ayıp ettiği aşikar. Amma ve lakin İstanbul’da doğup büyümüş ve bu kahverengi kente alışmaya çalışan birisi olarak Yahya Kemal’in İstanbul’a en ince kafiyeleri düzerken Ankarayı itip kakmasına, bastonunun ucuyla bir kenara itmesine hak vermiyor değilim. Onlarca şairin İstanbul’a olan aşklarını efsaneleştirmesi bir yana, Ankara ile ilgili tek bildiğim şiire benzeyen mısranın “Ankara, Ankara seni gormek ister her bahtı kara” olması da pek manidar. Kıymetli devlet büyüklerimiz ve saygıdeğer Ankaralı dostlarımız alınmasın ama bu kentin içinde tebdili mekan yapmak dahi ferahlık vermezken burada nasıl mesud olabiliriz bilemiyorum.
Hızlı bir giriş yaparak Ankara’ya hafiften isyan edip Yahya Kemal ile el ele bu kenti fütursuzca kötüledikten sonra artık gönül rahatlığı ile asıl meselemize giriş yapabiliriz. Şu ana kadar yazdıklarıma aldırış etmeden anlatacaklarıma kulak kesilin; kesilin de o asıl meselemizin ne nispette ciddi olduğunu yakinen görün ağalar, beyler…
Malum-u aliniz, hayat dediğiniz “üç beş nefes kadar”lık bir zamandan ibaret. Biz dünyanın nimetleri ile cilveleşedurup zamanı bozuk para misali harcamaya devam ederken, yanı başımızdaki hayat ırmağı hissettirmeden akıp gidiyor. Çivi çakarak hayata tutunanıyla rastlaşmadığımıza göre
, ölümün çok yakınlarda bir yerlerde olduğunu hatırdan çıkarmamak lazım. Bu yatsınamaz hakikatleri hatırlayıp içinde bulunduğumuz gaflet halinden bir anlık uzaklaşacağız belki, ama sabah olduğunda, evet saat şu an beş, hepimiz dünya telaşesinin derdine düşüp hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çabalamaya devam ederek malum Hadis-i Şerif’i eksik idrak etmeye devam edeceğiz. Pek hazin!..
Hazır, ölümden bahis açıp ağızlarınızın tadını kaçırmışken, ölümden devam edelim ki tat uyuşmazlığı olmasın. Nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, bunun kaçarı yok. Bakalım yaşamlarına dair kısmen malümat sahibi olduklarımızın son sözleri neymiş.
Dünyaya nam salmış şahısların ölümleri de adeta yaşamlarından bir kesit sunuyor. Nice şairler, yazarlar, fikir adamları, devlet büyükleri, sanatçılar gelip geçti ve bir kısmının hayata veda ederken söyledikleri son sözleri yaşamları kadar ilginç. Meşhurların son sözlerine dair elime geçen tek matbu eser olan Ergun Göze’nin Son Sozleri Ansiklopedisi oldukça çarpıcı bir kitap olarak kütüphanemi süsleyedursun, ben bu kitaptan sizin için seçtiğim birkaç ünlü ismin son sözlerini aktararak başı sonu belli olmayan bu yazıyı toparlamaya gayret sarf edeceğim.
Sokrates… Filozofların şeyhü şahı… İçinde yaşadığı toplumu adam etmeye çalışmanın bedelini canıyla ödeyenlerden… İslami prensiplere yakın fikirleri onu diğer filozoflardan farklı kılıyor. Adı geçmeyen peygamberlerden olduğu bile söylenir. Meşhur savunması, zalim emrindeki mahkemenin bir düzmece olduğunun en tarihi ispatı sayılır. Sokrates’in zamana meydan okuyan savunması belki de ondan geriye kalan en değerli eser. İçtiği zehirden sonra ağlayan dostlarına teselli vermekten, sabır telkin etmekten geri durmayan Sokrates’in son sözleri ahlak bakımından kemalatini gösterir:
-Askulepios’a bir horoz parası borcumuz var, unutma Kriton.
Brütüs… Roma Kralı Sezar’ın evlatlığı. Sonraki hanımının eski oğlu olduğuna dair rivayetler olduğu gibi saray avlusuna kaçan topunu ararken gördüğü Sezar’la karşılaşarak evlatlık alındığına dair de çeşitli rivayetler var. Sezar’ın öldürülmesi hadisesinde payı olan ve “Sen de mi Brütüs. Öyleyse yıkıl Sezar!” övgüsüne mazhar olmuş bir tarihi şahsiyet. Sezar’ın ölümü üzerine çıkan kargaşada intihar etmek zorunda kalan vefa abidesi, kadirşinas, ulu Brütüs’ün ölmeden önceki son sözleri ise insanı adeta dumura uğratacak cinsten:
-Fazilet, sen bir laftan ibaret imişsin.
Giderayak ikiyüzlülüğün kitabını yazmış diyesi geliyor insanın.
Osmanlı nüktedanı Ebubekir Kanı Efendi… Tokat’ta doğup medrese eğitiminden sonra sarayda katiplik yaptı. Limni Adası’na sürgün edilen Kanı Efendinin papaz kızına aşık olup da hristiyan olarak yeni isim alması şart koşulunca söylediği meşhur “İnsaf eyle Petraki Efendi! Kırk yıllık Kani, olur mu Yanni’ sözleri hemen herkesçe bilinir. Kırk yıllık Kani’nin korpe gavur güzeliyle ne işi olur diye soran yok tabii. Son sözlerinin altında nuktedanlığı mı, yoksa yersiz gururu mu yatar, kanaat sizin:
-Fatiha dilencisi değilim. Mezarıma fatiha yazmayın.
Urfa doğumlu, nam- ı diğer ‘Peygamber şairi’ Yusuf Nabi, Osmanlı dönemi divan edebiyatının bilinenlerinden. Peygamber aşkıyla yazdıkları, söyledikleri dillere destan. Hac yolculuğu esnasında Medine yakınlarında mola veren kervaninda sere serpe yatan devlet erkânından bir zata hitaben yazdığı şiir, peygambere beslediği aşkın saflığını ve azametini gösterir:
-“Sakın terk- i edepten kuy- i mahbub- u Huda’ dir bu.
Nazargah- ı Ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu.”
Büyük şairin yaşamının son demlerindeki sözleri ise şöyleydi:
-Nabi be huzur amed (Nabi huzura kavuştu.)
Adnan Menderes… Uğruna başlar verilesi güzel ülkemizin ‘demokratik’ cunta sonucu asılarak katledilen Başbakanı. Yakın tarihimizin en utanç verici hadiselerinden biri olarak Yassıada’da gerçekleştirilen infazın detayları yürek burkacak cinsten. Teşebbüs ettiği intihar sonrasında “ölmem, bu millet için öldürülmemden yeğdir” diyordu. Üzerinden seneler geçmesine rağmen milletçe halen atlatamadığımız travmalardan biri olan infazı esnasında sükunet içindeki hali tanıkların ifadelerinden… Kelime-i Şehadet getirerek yürüdüğü idamından önceki son sözleri tam bir teslimiyet ifadesi:
-“Mukadderatın önüne geçilemez.”
Türk edebiyatının çok yönlü kalemi. ‘Bir mısraı bir millete şan vermeye yeter.’ denen Üstad Necip Fazıl Kısakürek… Kaleminin ve sözünün gücünü davasına kalkan yaparak fikir sahasında mücadele veren Maraşlı ideolog ve şairin hayatı eserler neşretmekle ve uyuyan milleti uyandirmakla geçti. Ceketimizin astarı içinde kaybettiğimiz güneşi buldurmak adına büyük bedeller ödedi. Yüzündeki hesabı kayıp çizginin her biri zorlu bir hayat mücadelesinin çentikleri.
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?” diyen Üstad Necip Fazıl, hasta yatağından son sigarasını oğluna yaktirarak sigaradan derin bir nefes çekti. Kuruyan dudaklarından dökülen son sözleri ise bir suale cevap gibiydi:
– Demek böyle ölünürmüş.
Bunların yanında kitaptan dikkatimizi çeken birkaç sözü daha alalım:
“Biraz ayağa kalkınız, Hazreti Peygamber geliyor.” Aksekili Ahmed Hamdi
(Doktorlara) “Hadi elinizi çabuk tutun, Şarl bekliyor!” 18. Louis (Şarl veliahtıdır)
“Allah!” İkinci Abdülhamid Han
“Göğsümden vurun beni…” Mussolini (İlk tabanca tutukluk yapınca, ikincisi getirilirken)
“Eğer Mösyö Robespiyer beni ararsa burada olmadığımı söyleyiniz…” Sieyes (Robespiyer öleli 30 yıl olmuştur)
“Azizim, atardamarın hareketi duruyor.” Jan Noel Hal (Kendi nabzını dinleyen doktor)
— Nereye?
+ Gönderdiğin yere.
— O halde babama selâm söyle…
+ Cehenneme gitmiyorum…
İbn-ir’rumi (Kendini yemekte zehirleyen vezir Kasım’ın yanından ayrılırken yaşadıkları diyalog)
“Biraz dinleneyim…” N. Kemal
Hasta yatağından yalın ayak fırladığında terlik giy diyenlere:
“Bırakın canım şimdi bunları!” Ahmet Haşim.
“Ya duvar kağıdı gidiyor ya da ben…” Oscar Wilde
“Allah memleketi korusun, millete zeval vermesin, haydi Allah’a ısmarladık.” Fatin Rüştü Zorlu
“Herkes ölür ama bana bir ayrıcalık tanınır sanıyordum. Ne olacak şimdi?” William Saroyan (ABD’ li yazar, 1981)
“Merak etmeyin, daha ölmedim.” Oğuz Atay (Arkadaşının evinde, kapıyı çalanlara banyoda söylediği sözler)
“Şimdi de kanal 40’ın daima en taze ve en kanlı haberleri verme politikasına uygun olarak, bir intihar girişimini canlı sunuyoruz.” Canlı yayında intihar eden spiker Chris Hubbock
Develerle başlayan yolculuğumuza Ankara’da pek fazla eğleşmeden devam ederek ünlülerin son sözleriyle bu ayki yolculuğumuzu noktalamış bulunduk. Keyif kaçırdıksa, kafa şişirdikse affola efendiler. Gelecek ay buluşmak temennisiyle… Noktayı yine Üstad’a koyduralım:
“Yağız atlı süvari koştur atını koştur.
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.”
Allah sonumuzu hayır etsin. (Amin)
Cengaver Müridoğlu
Bir Cevap Yazın