Seyyah (Ahmet Yıldırım)
Ben 10 lirayım. Fiyatım 10 lira değil hayır, bizzat 10 liranın kendisiyim. Evdeki tüm planları alt üst eden küçük eksiği gidermek için muhtaç olduğunuz, check-in manyağı Instagram hiperaktiflerinden daha fazla gezen, fakire ekmeğini, zengine kağıt parayla bahşiş bırakma artistliğini bahşeden matematiğin, bilimin resmini taşıyan yüce para. Hani şu çocuklarınız ağızlarına soktuğunda “Mehmet ıyyk, Mehmet çıkar […]
1002. Gecenin Masalı (Ahmet Yıldırım)
Yine gece yaklaşmış, herkes odasına çekilmişti. Padişah, karısının 1001. gecenin sonunda idamdan kurtulmanın verdiği rehavetle sırtını dönüp yattığını görünce hiddetlendi. “Be hey sinsi karı, seni affettik de iyi mi ettik? Öküz öldü de ortaklık mı bozuldu? Üç yıldır beni Pavlov’un köpeği gibi masallarla uyumaya alıştırdın, şimdi sırtını dönüp yatıyorsun öyle mi? Nöbe…!” demişti ki Şehrazat […]
Afrikalı Kardeşime Mektup (Ahmet Yıldırım)
Canım Mahamacığım, Herkes mektubunu geleceğe, oğluna, sevgilisine filan yazarken seni ben hatırladım. Sana dostluk elimi ben uzattım. Naber lan? Umarım bu samimiyet dolu açılışım seni rahatsız etmemiştir. Sözlerime “Ey gönül!” diye de başlayabilirdim, ama takdir edersin ki beni “geldi yine ezbere öğüt vermeye soytarı” diye anmanı istemem. Mahama memleket nere?.. Bhutan, Bruney, Cayman Adaları, Curaçao, […]
Yarış (Ahmet Yıldırım)
Küçücük bir dünyam vardı. Ailem, bilgisayarım ve birkaç arkadaşımdan ibaret bir hayat geçiriyordum. Bu duruma öyle alışmıştım ki “nasılsın?” diye soranlara yıllardır “rutin, aynı”dan başka cevap veremiyordum. Şikayetçi filan değildim, bilakis gayet memnundum. Ağzımızın tadı bozulmasın da varsın dünya değişmesin zihniyetinin kuşatması altındaydım. Ölmeyeceğimden emin olsam nefes bile almazdım şu dünyada. Böyle pasif ruhlu bir […]
Kibri Küçük, Yüreği Büyük (Ahmet Yıldırım)
Londra’da bir pub’da, altı kişilik bir grup halinde oturuyorduk. Herkesin karşısındakine birşeyler anlattığı kalabalık ortamlarda nasıl bir kelime dalgalanması olduğunu bilirsiniz. Etrafa kulak verip herkesin aynı anda ne dediğini anlamaya çalıştığınızda, bir kelime bile anlayamayacağınız bir yerdeydim. Durgunlaşmıştım ve yanımdaki şu beş kişinin benim hayatımda ne işi olduğunu sessizce sorgulamaya başlamıştım. Tükürükler saçarak pençe gibi […]
Orda Bir Köy Var, Uzak Olsun (Ahmet Yıldırım)
Ya aslında bana şehirlerde otura otura insanlıktan çıkıyormuşuz gibi geliyor. “Başkaları ne der?” sorusu üstüne kurulmuş hayatlarımız var. Sokaktan ses gelmediği an “lan acaba öldüm mü” diye korkarak elimizi alnımıza götürüyoruz. Millet görüp iğrenmesin diye, kafamızı montun içine sokup cebimizden çıkardığımız buruşuk mendille burnumuzu temizlemekten çoktan bıkmış olmalıydık. Elin oğlunun pis akciğerinden çıkan karbondiyoksiti otobüslerde […]
Dede (Ahmet Yıldırım)
Her sabaha karşı olduğu gibi, hiçbir alarma ihtiyaç duymadan inleyerek uyandım. Sabah namazı vakti yeni girmişti. Mevsim dönüp vakitler oynasa bile, vakit girdiğinde daima kendiliğimden uyanıyordım. Belki de yegane sevimli yanım bu kalmıştı. “Allaaaah” diyerek esnedim, gerindim ve uzun bir besmele çekip yavaşça yatağımdan doğruldum. Yerler soğuktu, ayaklarım üşümüştü. “Buz gibi mübarek” dedim içimden. Ayaklarımı […]
Bir Ulu Şairin Portresi (Ahmet Yıldırım)
MAYIS 2007, ÇANKIRI ŞİİRİN FORMÜLÜNÜ BULAN ADAM Mehmet Cilaoğlu, 45 yaşına kadar yerel bir gazetenin Yazıişleri müdürlüğünü yaparak hayatını idame ettirmişti. Yıllarını orta yaşı geçkin köylülerin elinde gezdikten sonra, kahvaltı masalarına serilip üstünde köy peyniri yenen eserler vermeye vakfetmişti. Gazetesini çekilen tüllerin düşmesini engellemek üzere korniş uçlarında, tarla korkuluklarında, reklamını yaptığı lokantaların vitrinindeki etli nohutun […]
II. Rodrigo’nun Fıs Diye Sönüşünün Hikayesi (Ahmet Yıldırım)
Dümdüz bir adamdım ben. “Nelerden hoşlanırsın?” diye sorsalar, “eee kitap okumak, kitap okumak, evde oturmak, bi de yemek yemek” dışında herhangi bir cevap veremez, üstüne komikmiş gibi hafifçe gülerdim. Uzun lafın kısası kitap okumak dışında hiçbir hobim yoktu ve aslında bu, okuyan ve okumayan herkesin ortak hobisiydi. Kararsızlıksa ekürimdi, kankamdı, can dostumdu. Ben “hangi yemeği […]
Homo Microeconomicus (Ahmet Yıldırım)
Kaç paralık adamız lan? İnternette insan vücudunu oluşturan kimyasalların 2000 dolar ettiğini okumuştum, onları sallamıyorum. Öyle hesaplanmaz o. Bugün malzeme maliyetiyle değeri hesaplanan hiçbir nesne kalmadı. Allah’ın gökten saldığı suya boru döşeme parası, yerin altında sere serpe yatan petrole emperyalizm haracı veriyoruz. İnsanın değeri de piyasa maliyetiyle ölçülür. O zaman şöyle olsun: aylığı 3.000 TL’den […]
Son Yorumlar