Yunus ne güzel söylemiş:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz..
İnsanın başına gelen şeylerin çoğu dilinden geliyor, elhak. Kimi zaman ağzımızdan çıkan küçücük bir güzel kelime gönüller hoş etmeye yeterken kimi zaman bir anlık içine düştüğümüz gaflet bizi boşboğaza çevirir. Bir cümlemiz her şeyi berbat etmeye yetebilir. Şaka yaptığımızı düşünürüz bazen. Karşımızdakinin de o şakaya güldüğünü sanırız. Ne kadar ‘ben seni sevdiğim, sana nazımın geçtiğini düşündüğüm için takıldım’ desek de karşımızdakinin incinen gönlünü tamire güç yetiremeyebiliriz. Boş laflarımız karın doyurmadığı gibi dilimizle açtığımız yaraları tamirde de kifayetsiz kalır. Ezcümle
, ağzımızdan çıkanı kulağımız duymadığında çok ayıp ederiz, pişmanlıklar yaşarız. Yunus olmayı beceremez; dövene elsiz, sövene dilsiz, gönülsüz dervişler olamayız. Bırakın derviş olup sövene dilsiz olmayı, dilimizle dağları, çamları deviririz de tenezzül edip arkamıza bile bakmayız.
Çocukluğumuzda oynadığımız en saçma sapan oyunlardan olan ‘önümüze gelene bin tekme’ mantığı ile eleştiririz bir de. Herkesi ve her şeyi alabildiğine eleştirip enaniyetin dibine vururken çok bir halt ettiğimizi sanırız ama aslında pek bir anlamı yoktur. Müptelası olduğumuz bu hastalık halka halka yayılır etrafımıza ve kendimizi bir güzel tatmin ederiz. Eleştiriler hakarete, hakaretler küfüre doğru giderken keyfimiz iyice gıcırlaşır. Asarız, keseriz, kaldırırız, indiririz… Üstüne ince belliden iki yudum da çay içeriz. Bir de sigara yaktık mı gözlerimizi kısarak… Oh!.. Ne ala memleket olur. Yetinir miyiz, yetinmeyiz elbet! Üretene, çalışana, inşa edene, başarana gıcık oluruz. Çelme takarız; çelme takmaya güç yetiremezsek de hasedimizden çatlarız. Tebrikmiş, taktirmiş yazmaz bizim lügatimizde. Azı görüp çoğa nişan alır, çoğun ehemmiyetini hiçe sayarız. Böyle de pislik bir varlığız işte. Kemiksiz dilimiz on okka çeker, takatsiz dizimiz beş arşın gitmez.
Böyle çok bilmiş bir eda ile konuşunca çevremde gördüğüm yanlışları kendimi dışarda bırakarak eleştirdiğim sanılmasın hakperest okuyucularım. Bu satırların yazarı her ne kadar sütten çıkmış olsa da ak kaşık olmayı becerebilmiş değil. Eleştiriye bahis ettiğim tüm mevzuların içine kendimi de katarak konuşuyorum. Hatta, öz eleştiri yaptığım söylense, rutinimin dışına çıkıp hiçbir itiraz etmem, edemem.
Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, kaş yapalım derken göz çıka
Son Yorumlar