Yatsı namazını eda etmek için abdest alırken, aynada alnımın sağ üst köşesine ait bir ışık yansıması fark ettim. Garip bir sevinçle ışıltının Allah’tan olduğunu düşündüm. Bir çeşit nurdan başkası olamazdı. Hem bende olmayacak da kimde olacak, dindar insanım neticede. Bir iki daha kafamı çevirince hep aynı yerin parladığını fark ettim. İçimi bir şüphe sardı. Nur değil miydi yoksa? Nur olsa kompile yayılır, tek cepheden parlamazdı. Aynaya daha da yaklaştım. Evet, imkânsız olduğunu düşünsem de tam alnımın kenarından içe doğru nerden baksan dört cm kadar bir yol açılmış ve dik gelen ışığı yansıtacak kadar genişlemişti. Uykulu gözlerime inanamıyordum. Bu olabilir miydi? Beş numara hipermetrop ve çok ileri derece astigmat olan gözlerime ne kadar inanabilirdim? İnanamazdım tabii ki. Ben gözlerime hiç inanmam. Neden inanayım ki! Hem spot ışıklar çok yanıltıcı olabilir. Sabahleyin gündüz gözüyle bakmam daha doğru olur. Evet evet sabah ola hayrola…
Sabah olmuş fakat değişen bir şey olmamıştı. Kocaman bir açıklık vardı. İşin kötüsü ne kadar zamandır böyle olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Hadi ben görmedim peki ya etrafımdakiler? Onlarda mı görmedi? Belki de gördüler ama söylemek istemediler. Acıdılar bana. Kesin acıdılar. Bu düşüncelerle boğuşurken diğer saçlar yardımıyla oluşan boşluğu kapatmaya çalıştığımı fark ettim. Ve bu kel kalmaktan daha korkunçtu. En çok güldüğü şey insanın başına tam da başına mı gelir arkadaş! Hem de yaşlanmasını beklemeden. Allahım! Neden?… “Neden ben” tarzında sözler sarf edeceğimi düşünmediniz inşallah. Daha demin dindar bir insan olduğumu üstü kapalı bir şekilde vurgulamıştım. KKS’ye (Kulluk Kalite Standartları) göre bir hata yaptığım muhakkaktı. Gülme komşuna kabilinden bir durum olabilir miydi? Olabilir… Olmuştur… Oldu ya tamam
, itiraf ediyorum: Gülerdim… Yani aslında ben gülerken, şey için değil… Yandan uzattıkları saçları jölelemeseler belki de gülmezdim. Rüzgâr esip de o saçlar takım halinde ayağa kalkmasa belki de bunların hiç biri olmayacaktı. Aslında düşününce ben gülmemişim ya resmen doğal afet kurbanı olmuşum! Ama artık çok geç! Bu açığı kapatmanın bir yolu olmalı. KKS’ye göre ne yapmam gerektiğini düşündüm. Cevabı bulmak çok zamanımı almadı. İlk önce tövbe etmeliydim. Mümkünse nasuh tarafından. Tövbe etmeli sonra da güldüğüm insanlardan helallik istemeliydim. Tövbe kısmı kolay da helallik kısmı neredeyse imkânsız gibi! Neyse, konsantre ol… “Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah… Allahım! Sen benim dilimden ve gülüşümden sadır olan bu günahları rüzgâr faktörünü de hesaba katarak affet ya Rabbi! Hepsine pişman oldum. Bir dahi işlememeye azm-ü cezm-ü kast eyledim.” diyerek tövbe ettim. İliklerime kadar tövbekâr olduğumu hissediyordum. Biraz rahatlamış olsam da içimdeki sızı dinmiyordu. Demek kaderde güneşi balçıkla sıvamak da varmış. Vallahi dalga geçmiyorum Allahım! Meğer bu benzetmeler ne kadar anlamlıymış. Bir türlü elimin saçımda gezinerek boşluğu kapatmaya çalışmasına mani olamıyordum. Epey yol kat ettiğimi düşünüp yandan kelime (“kel”ime) bakarken tavandaki spotlar tek noktada birleşip, keskinleşti. Neler olduğunu anlamıyordum. Dahası korkudan kalan saçlarımı da kaybedebilirdim. Ayna büyüdü büyüdü bir pencere gibi açıldı. Kendisiyle helalleşmeyi düşündüğüm ne kadar insan varsa hepsi birden “Nabeeer!!!” diyerek karşıma dikilip nanik yapmasınlar mı? Şok oldum ve hatta yıkıldım. Aynı kaderi paylaştığım bu insanların nanik yapmaları beni yaraladı. Nanik yetmezmiş gibi üstüne bir de oh çekmesinler mi! Ayıp ya… Koskoca Numan K., Faruk Nafiz Ö.!!! Devlet adamlarının daha ciddi işleri vardır sanıyordum. Meğer çok yanılmışım. Yoğun mesainizde bana zaman ayırmanız ne incelik! Sağ tarafta çocukluğumdan beri görmediğim Esat K.! Buruk bir sevinç yaşamadım değil. Sen daha ölmedin mi ya? Çok merak ediyorum yıllarca sana “Haset” diyenlerin de aynasına girdin mi? Neyse… Allah’tan yüzmeye hazırlanmıyorsun. Şu ruh haliyle seni tekrar öyle görmeye dayanamazdım. Donald Trump! Yapma dostum. Sen ne ara geldin Amerikalardan? Tam tövbekâr oldum derken seni görünce yeniden gülesim geldi ha. En zor senin işin bence. Tee arkadan öne! Hadi herkes bir tarafa da Şuayip sen nerden çıktın? Daha kimler de kimler! Birden helalleşmem gerektiği aklıma geldi. Oh çekmelerinin intikamını alayım derken az daha fırsatı elimden kaçıracaktım. Tamam tamam… Rüzgâr estiği zaman kel kapatan saçlarınızın ayağa kalkması ile dalga geçtiğim için affedin beni. Sorun saçınız değil ters esen rüzgârmış. Bilemedim. İnsan yaşamadan anlayamıyormuş meğer yerli olanın kıymetini. Yerli demişken acaba saç ektirmeyi hiç düşünmediniz mi? Ya da peruk tecrübesi olan var mı? Takıldığınız bir dernek varsa… Yok yok en iyisi sosyal medya! İnternet üzerinden daha sık görüşebiliriz. Heyyy durun! Nereye gidiyorsunuz? Helal ettiniz mi? Cevabı tam alamadan yok oldular.
Aynanın karşısında yapayalnızdım. Neydi bu gördüğüm? Yoksa saçlarımla birlikte aklımı da mı kaybettim? Yo yo elhamdulillah gayet akıllı gibiyim. Önemli olan da bu yaa! Gerisi kıl tüy! Demin tövbe ettim ama abdestsiz falan olmadı o! Abdest alıp bir camiye gideyim. Giderken bir iki sadaka vereyim. Sevabı çok olsun diye en uzaktaki camiye gideyim hem de. Bahçesindeki yatır ve diğer mezarlar beni hep ürkütmüştür ama alışsam iyi olacak. İnşallah zamansız ölen birileri yoktur da rahat rahat tövbe eder, af dilerim.
Mezarlık tarafındaki kapıdan girdim. Ne göreyim? Rast gele asıldığı izlenimi veren rengârenk balonlar. Şaşırdım. Mezarlıkta düğün mü var yoksa? Attığın adımlara mı yanarsın verdiğin sadakaya mı? Hadi sadakayı zekâta sayarsın da adımlar ne olacak? Oruç değil ki Ramazan’dan düşeyim! Tövbe tövbe… Bilinçaltına bak! Nasıl da gün yüzüne çıkıveriyor en olmayacak zamanda! Hep şu balonlar yüzünden! Zaten moralim bozuk! Balonların altında çokça saçı olan bir adam oturuyor. “Yasin var
, Tebareke var, Amme var” Cüz satıyor demek ki. “Okuma bilmiyom deme hepsi var.” Okuma bilmiyorsa neden cüz alsın ki insan? Derdimi unutmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. “Pardon anlayamadım da ne satıyorsunuz siz burada?” “Yasin satıyorum abla” Aklıma gelen bütün soru edatlarını kullanmak istiyordum. “Hani, nasıl, neyle, nerede…” Bende ki afallamaya inat adam gayet rahat “Balonlarla” dedi. Cevap bu kadar öyle mi? İnsan sormamı beklemeden bir açıklama yapar yani. Yok yapmadı. “Balonun içinde Yasin mi var?” “Evet!” Yanlış anlamayın ama bir şey soracağım: “Yasin’i balona nasıl dolduruyorsunuz?” Küçümseyerek bana baktıktan sonra “Akşamdan ailecek okuyup balonlara üflüyoz.” dedi. Aile şirketi ha! Rahatlığa bak! Saç baş yolduracak bir rahatlık ifadesini kullanabilirdim ama o konuya girmeyeyim… Birbirlerine karışmıyorlar mı? “Yok! Boy boy üflüyoz.” Maşallah! Ufaklar Amme o zaman. Kaç para? “Yasin 5, Tebareke 4, Amme 3” Nasıl yapılıyor peki? “Balonu alıp yatır başında fıslatacan!” Kesin ruhuna gidiyor değil mi? “Bi iznillah…” Allah Allah… Peki balonların garantisi var mı? “Ne garantisi?” Diyelim ki Yasin’im patladı. Ne olacak? Ödemeniz gerekmez mi? Allah’ın saçlı
, sersem, fırsatçısı! Bu kısmı içimden söylemiş olabilirim. “Yok canım niye ödeyecekmişim!” Müşteri memnuniyeti açısından yani. Bir sessizlik oldu. Kızdı mı ne? “İbadet ciddi bir iş sonuçta. Para verip aldığım Yasinimin havaya savrulmasını istemem.” Kesin kızmış pis pis bakıyor. “Abla alacağın bi Yasin. Kafamı şişirdin!” Hııı… Ben de diyorum bu saçlar nasıl ahenkle dans ediyor. “Ney???” Kafa şiş, içi hava dolu belli! Nasıl sinirlendiysem içimdeki Ecevit hortladı “Burası dine dangalaklık yapılacak yer değildir. Atın şunu dışarı.” Dedim. Adam etrafa bakındı. Kimse yoktu. O ana kadar hissettiğim Abby Carefull cesaretinden zerre eser kalmasa da bozuntuya vermedim. Saçlı adam şaşkındı. Tepemdeki iğneyi aldım “Çabuk kaybol vallahi balonlarla birlikte seni de patlatırım.” dedim. Benden korktu ve bir şeyler mırıldanarak gitti. Hemi saçlı hemi korkak! – Allah’a şükür!- Elimdeki iğneyle tek tek balonları patlattım. Toplu iğneyle cihat mı olur demeyin. Ben yaptım oldu. Önemli olan cihat gerisi kıl, tüy, teferruat…
Ayşegül Gürbüz
Bir Cevap Yazın