B : Deminden beri konuştuklarımızın ışığında tarif edecek olursanız, futbol ve basketbolun hayatımızdaki yerleri konusunda ne söyler…
M : Deminden beri konuştuklarımız mı?
B : Az önceden beri mi dememi isterdiniz? Sorun demin ya da az önce kelimelerinden kaynaklanıyorsa buna çok takılmamak gerektiğini düşünmemi belirterek…
M : Kurduğunuz daha ilk cümleye deminden beri konuşulanlardan bahsederek başlamak… Neyse… Sorunuz neydi, hah, futbol ve basketbolun hayatımızdaki yeri demiştiniz değil mi?
B : Yarıda kestiğiniz haliyle tam olarak öyle.
M : Cevap veriyorum o zaman.
B : Lütfen.
M : Ne bileyim ben.
B : Sizin iyi bir futbol izleyicisi olduğunuz hususunda elimde yeteri kadar belge var ama.
M : Eee?
B : Bu durumda futbol hakkında…
M : Kırık kanepemden küçük tv ekranını izlerken çekirdek çitletmeyi bile beceremiyorum
, oturduğum yerden taktiksel anlamda ne düşünmemi bekliyorsun? Tam saha presi bilirsin. Onu bile daha düne kadar orta saha stresi olarak biliyordum.
B : Peki basketbolun yıllardan beri süregelen gelişimini düşünürsek bugün için neler söyleyebiliriz?
M : Ne isterseniz söyleyebilirsiniz. Yeter ki beni katmayın.
B : Boyalı alana kadar gelip de…
M : Bakın… Bazı sabahlar kahvaltı yaptığım olur. Neden bazı sabahlar derseniz genelde uyuyor olurum. Ya da bir şeyler hazırlamaya üşenirim. Veyahut hazırlanmış bir kahvaltıya bile dokunmam. İçimden gelmez. Sanki kahvaltı yaparsam bütün gün kötü geçecekmiş gibi gelir. Ama şunu da bilirim ki kahvaltı günün en önemli öğünü ola… Neyse. Demek istediğim şey… Kahvaltı yaparken çay içerim. Yalnızca ve daima çay. Başka herhangi bir içeceği masadan fırlatır atarım. Meyve suyuymuş, sütmüş, elimin tersiyle vurdum mu deviririm. Çay, tek çay içerim kahvaltıda. Ancak hiçbir zaman kahvaltıda neden çay içtiğimi merak etmem. Bunu sorgulamam. Sebebini araştırmam. Düşünmem bile. Umurumda değil çünkü. Futbol ve basketbolu da aynı düşünceyle izlerim.
B : Afedersiniz. Bu konuşmanın böyle soru-cevap şeklinde gelişmesini hiç arzu etmezdim. Biz iki sıkı arkadaşız değil mi? İnsan arkadaşıyla röportaj yapar mı hiç? Hiç… Sizden tekrar özür diliyorum. Bu güzel günü… Belki moraliniz yerindeydi, belki çok mutluydunuz ancak ben deminden beri (bağışlayın) az önceden beri sorduğum can sıkıcı sorularla sizi bunaltarak belki de sırf kendi keyfim için sizin bu güzel gününüzün…
M : Yahu abartmayın o kadar. Moralim de yerinde filan değildi zaten.
B : O halde bozuk olan moralinizi daha fazla bozmuş oldum.
M : Bakın kızmaya başlıyorum ama. Beni rahatsız etmediniz.
B : Yemin et.
M : Yaa…
B : Gücendirdim değil mi? Rahatsız etmedim ama gücendirdim. Kim bilir, belki de kızdırmışımdır.
M : Ne gücendim ne kızdım. Oldu mu?
B : Pekala. Bu beni rahatlattı.
M : Buna sevindim.
B : Demek sevindiniz. O zaman sizinle anlaşacağımızı umuyorum.
M : Neden olmasın.
B : Peki
, ben… Şunu çok merak ediyorum.
M : Hayırdır inşallah.
B : Şiir öldü mü? Hayır hayır aslında sormak istediğim… Şair ve şiir aynı şey mi? Ya da şu… Şunu sormak istiyorum; şiirin dünyamızdaki yeri nedir? Şiir, dünyanın halihazırdaki ihtiyaçlarını karşılayabilir mi?
M : Çok yerinde ve hoş sorular. Özellikle bana sorulmuş olması ayrı bir güzellik taşıyor. Bilindiği üzere, son çıkan şiir kitabımın ardından katıldığım bir söyleşide de ifade ettiğim gibi üzerinde cirit atan kafiyeler yüzünden çamaşır makinesine atamadığın yastık yüzünle bir ömür geçirirsin inşallah.
B : Ne… Pardon ama söyleşinizde ne ifade ettiğiniz gibi dediniz?
M : Sen beni ne sanıyorsun, şair filan mı? Hem, ne biçim sorular bunlar? Böyle soruların bir cevabı olabilir mi?
B : Ölçüyü biraz kaçırdım sanırım.
M : Fazlasıyla…
B : Sizin o engin hoşgörünüz olmasa ne yapardım bilmem. İki (sizin tabirinizle) sıkı arkadaşın…
M : Ne arkadaşı ya. Benim tabirimle mi?
B : Benimle arkadaş olmak korkulacak
, çekinilecek, dahası utanılacak bir şey mi?
M : Tabii ki hayır. Öyle bir şey söylemedim zaten. Ama… sen kimsin yahu?
B : Demin (pardon) az önce tarif ettiğiniz gibi, bir cüzamlıyım ben.
M : Tarif ettiğim gibi mi? Burada ne dönüp bittiğini hala anlamış değilim.
B : Burada derken dünyayı kastediyor olmalısınız. Evet, burada neler dönüp bitiyor gerçekten. Burada, bu kahvaltı sofrasında. Ama tüm bunların ne önemi var. Siz beni arkadaşınız olarak görmedikten sonra.
M : Ben öyle bir şey demedim ki.
B : Yani? Arkadaşınız mıyım?
M : Çok önemliyse… olabilir tabii neden olmasın.
B : Bu… Bu mükemmel bir haber. Bana dünyaları verdiniz şuan.
M : Abartmayın canım.
B : Yok yok. Ben ikimizi nasıl düşünürüm biliyor musunuz? Süt ile bebek bisküvisi gibi.
M : Aman ne güzel.
B : Güzel mi? Harika bir şey bu. Durun o zaman durun…
M : Ne oldu?
B : Öyleyse… Yani… O halde…
M : Ne?
B : Avrupa’nın sosyal bütünlüğünü göz önüne alırsak, birey ve toplum arasındaki uçurumu da hesaba katarak yapılan deneysel gözlemleri bir hiyerarşi şablonunda heterojen bir evrensellikle düşünürsek şu soru bizi varacağımız kanı ya da kanılara götürecek bir kano olabilir mi : Antropoloji bugün dünya sorunlarına ne tür çözümler sunuyor?
M : …
B : Ne oldu? Neden ve kime kızdınız? Nereye? Şşşşttt nereye gidiyorsunuz?
M : Yürü git.
(Ahmet Memnun)
Bir Cevap Yazın