Araya giren uzun sessizlikten sonra kız arkadaşına dikkatle baktı Harun. Normalde yapacağı bir şey değildi bu ama sessizliğin boyu hızla uzadığından olsa gerek canı sıkılmıştı. Bunun, yürekten gelen bir sevgi yerine can sıkıntısını gidermek için atılan bir bakış olması onu pek alakadar etmiyordu. Bütünüyle de boş değildi bu bakış aslında. Bir şeyler düşünüyordu Harun. Yüzündeki gölgeliğe bakılırsa onu tedirgin eden bir düşünceye hapsolduğu rahatlıkla anlaşılabilirdi. Her şey yolunda gibi görünse de bir şeyler, asla açıklanamayacakmış gibi görünen bir şeyler eksikti sanki. Sessizlik çok daha uzun süreceğe benziyordu. Bu durumu fırsata çevirmeye karar verdi. Meselenin taraflarından biriydi karşısındaki ve problemi ancak şuanda
, bu sessizlik içinde çözebilirdi. Evde ya da yalnızken de yapabilirdi bunu ancak o zaman bu şekilde “kopya” çekemeden yarım yamalak bir şeyler dökebilirdi zihin kağıdına. En iyi an bu andı.
Kız arkadaşı telefonda halasıyla konuşmaya başlamıştı. Az önce de martılara simit parçaları atıyordu. Dur bir dakika. Etrafta hiç martı yoktu. Bu da ne demek oluyordu? Neyse ne, şimdi bunlara takılmak yersiz olurdu. Sıkıntının, eksikliğin ya da adı her neyse şuan zihnini meşgul eden şeyin ne olduğunu düşünmeye başladı Harun. Seviyordu. Seviliyordu da. Birliktelikleri mutlu bir şekilde sürüp gidiyordu. Evet, ikisi de paylaştıkları bu büyük duygunun etkisiyle mutluydu. Birbirlerine sevgi sözcüklerinden oluşan kısa mesajlar atıyor, telefonda saatlerce konuşuyor
, gülüp eğleniyor, gezip tozuyorlardı. Her şey yolundaydı. Ama bir şey… bir şey eksikti ve bu kocaman bir boşluk doğuruyordu. Neydi bu? Sevgisi mi azalmıştı yoksa dağlar delmeye hazır Harun’un. Hayır, bu imkansızdı. Yüreğini yokladığında orada dev bir Pelin buluyordu. Pelin, tahmin edeceğiniz gibi kız arkadaşının takma adıydı. Gerçek adının ne olduğu muammaydı. Pelin’in ona duyduğu sevgide bir arıza mı vardı acaba? Hayır, bu da mümkün değildi çünkü tavırlarında herhangi bir değişme olmamıştı Pelin’in. İlk gün neyse şimdi de aynı şirinlikle yaklaşıyordu Harun’a. Sorun kendisindeydi. Bunu kesin olarak anlamıştı Harun. Peki, o zaman… dur biraz… yoksa? Tabii ya, sorunun ne olduğunu bulmuştu Harun. Pelin telefonundan internete girmiş birlikte çekildikleri resimle alakalı son paylaşılan yorumlara bakıyor, bunları Harun’a da aktarıyordu. Onunsa bir şey işittiği yoktu. Eksikliği bulmuştu sonunda.
Bugüne dek Pelin için ne yapmıştı? Canımlar, cicimler, resim çektirmeler, gezmeler, iltifatlar, şiirler falan… Bunlar her birliktelik için sıradan kabul edilen şeylerdi. Ya kahramanlık… Pelin için hiç kahramanlık yapmış mıydı Harun? Hayır. Tamam her şey düzgün ilerliyordu, tamam her şey yolundaydı ama neden bir kez bile olsun hayatını kurtarmamıştı Pelin’in? Neden kötülerin elinden çekip almamıştı onu? Neden uçurumdan düşerken uçarak kurtarmamıştı onu? Sıkıntı bulunmuştu, şimdi sırada çözüm vardı. Hemen bir plan yaptı Harun. Pelin denize düşecek, o da suya atlayıp onu kurtaracaktı. Pelin denize nasıl düşecekti? Biri onu itse… Hayır, kimseyle anlaşma yapma niyeti yoktu. Rüzgarla da işbirliği yapamazdı. Nasıl olacaktı bu? Tamam… Bulmuştu. Kendisi itecekti onu. Fakat o zaman… Şaka yapmıştım dese… Böyle hayvanca bir şaka da yapılmazdı ama. Kazara… evet onu kazara iterse hiçbir problem olmazdı. Hay aklınla bin öl Harun. O gün Pelin’i evine bırakırken kuş gibi hafiflemiş
, sorunu çözüme ulaştıracak olma düşüncesiyle rahatlamıştı.
Günlerce kurduğu planla yaşadı Harun. Artık ne yapacağını, o malum dakikada nasıl hareket edeceğini ezbere biliyordu. Kahramanlık… Bu, sevgiden bile daha güçlü bir duyguydu ona göre. Ah şu filmler… İzlediği her filmin bir kahramanı vardı. Hepsi de sevgililerini içinden çıkılmaz zorluklardan çekip çıkarıyordu. Filmler, şarkılar, romanlar aklını çelmişti Harun’un.
Bir hafta sonra rüzgarlı bir Cumartesi günü harekete geçti. Pelin’i alıp sahile gittiler. Denize iki metre yükseklikteki koruması olmayan beton zeminin kenarından yürümeye başladılar. Pelin deniz tarafındaydı. Az ötede denizden duvara asılmış iskele parlıyordu. Rüzgar insanı sendeletecek kadar kuvvetliydi. Plan kusursuz bir şekilde ilerliyordu. Hiçbir şeyden haberi olmayan Pelin neşeliydi. İçi içine sığmıyordu Harun’un. Birazdan ilişkileri için milat olacak yeni ve muhteşem bir dönem başlayacaktı. İskelenin oraya geldiler. Kalp atışları hızlanan, dizleri titremeye başlayan Harun ne yapacağını şaşırdı. Çok heyecanlanmıştı. Yapamayacaktı… Evet planı devreye sokamayacaktı çünkü neredeyse düşüp bayılacak gibiydi. Ve vazgeçti. Yapamayacağını kesin olarak anladı. Bir rahatlama duydu, bir de mağlubiyet hissi. Olası kötü bir senaryodan kurtulduğuna sevinse mi, yenildiğine üzülse mi karar veremedi. Tam iskelenin orada beton zeminin bittiği yere kadar gelip denize baktı. O an Pelin’in yanında olduğunu unutmuştu bile. Heyecanı o denli güçlüydü. Bir anda Pelin’i hatırlayıp olduğu yerde geri döndü. Belli ki Pelin’e bir şeyler söylemek istiyordu. Ama o anda rüzgarın ve dönerken kaybettiği vücut dengesinin etkisiyle denize düştü. Ne olup bittiğini daha anlamadan birkaç bardak su yuttu. Yüzme bildiği, daha doğrusu bildiğine inandığı halde yüzeye bir türlü çıkamıyordu. Dalgalar korkutucu boyutta olmasalar da yine de tedirgin edecek derecede büyüktü. Kulaç atıyor, ayak çırpıyor ancak bir türlü başaramıyordu. Yutulan su bir sürahiyi bulmuştu. Nihayet birinin onu kolundan tutup yüzeye çektiğini gördü. Güçlü biri olmalıydı ki onu kolayca taşıyabiliyordu. Yüzeye çıktıklarında Harun’un yüzüne kurtarıcısının saçları değdi. Amma da saçı varmış diye düşündü Harun. Hala yarı baygın bir haldeydi. Kurtarıcısı onu iskeleye kadar çekti. Yukarda olayı izleyen birkaç kişi elverip Harun’u yukarı çektiler. Yere oturan Harun gözleriyle Pelin’i aradı. Ancak başına üşüşen insanlar nedeniyle bir şey görecek durumda değildi. Derken kurtarıcısı iskeleden çıkmaya başladı. Kenara yakın olanların alkış tufanı koparmasıyla, Harun iskeleden o mübarek adamın çıkıyor olduğunu anladı. O da dahil orada bulunan herkes o yöne döndü. İskeleden üstü başı sırılsıklam olmuş bir halde Pelin çıktı. Alkışlar daha bir güçlendi. Kendisini kurtaranın Pelin olduğunu gören Harun boylu boyunca yere uzandı. Elleriyle yüzünü kapattı. Kahkaha mı hıçkırık mı olduğu anlaşılmayan anormal sesler çıkardı. Ona en yakın olan adama işaret etti. Adam yaklaştı. “Beni denize at.” dedi ona. Pelin gelip Harun’la ilgilendi. Harun bayılma taklidi yaptı. Etraftaki çocuklardan biri belki numara yapıyordur diye Harun’u gıdıkladı. Mecburen güldü Harun. Herkes güldü. Pelin de güldü. Birazdan ambulans geldi. Hastaneye götürdüler onu. Pelin başucunda durdu hep. Çok su yutmaktan başka bir problemi çıkmadı Harun’un.
Bir ay boyunca evden çıkmadı Harun. Açılan telefonlara, çalan zillere cevap vermedi. Sonunda Pelin’in ısrarları neticesinde görüşmeye başladılar. Harun başlarda hiç konuşmadı. Konuşmaya başlayınca da Pelin’i suçladı. Pelin’in kendisini sahile bilerek götürdüğünü, bunun için rüzgarlı bir gün seçtiğini, kendisinin denize düşmesi için elinden geleni yaptığını, Allah bilir onu denize bile bile itmeyi dahi aklından geçirdiğini, sonunda doğal sebeplerle bunun gerçekleştiğini, planının kusursuzca işlediğini filan söyledi. Hatta bu plan için tebrik bile etti Pelin’i. Zavallı Pelin, tüm bu mesnetsiz iddiaları çürütmekle uğraştı uzun zaman. Hala da çürütemedi. En son şöyle bir mesaj aldığı söyleniyor Harun’dan :
“Değerli hanımefendi. Her şeyi şimdi anlıyorum. Bir plan yaptın. Başarıya ulaştığın da söylenebilir. Alkışları unuttuğumu sanma. Ama bunu neden yaptığını bilmiyordum. Artık çözdüm. Kahramanım olmak istedin. Neden? Her şey zaten yolundaydı, hiçbir sorunumuz yoktu. Ya senin bu kahramanlık sevdan yüzünden bana bir şey olsaydı… Artık balık yemiyorum. Pahalı zaten. Tüh, açık verdim. Şimdi sen benim için banka filan da soymaya kalkarsın. Gerek yoktu. Yazık.”
Kerim Salih
Bir Cevap Yazın