Güzel okurlarımız, canım okurlarımız.
Sizleri henüz unutmadık. Bizi özlediğinizi biliyoruz, biz de kendimizi çok özledik aslında. 3 ay kaytarmak, aylık çıkma iddiasındaki bir çalışma için can çekişmeyle aynı anlama geliyor, farkındayız. Bu öyle bir ara ki, değil sadece yazılar önüne düştüğünde tıklayan sosyal medya kullanıcısı, eşin dostun ve bizzat yazarların bile dergiyi unutmasıyla sonuçlanabilir. Dergi dergilikten çıkar, keyfekeder güncellenen bloglara benzer. Biliyoruz, farkındayız.
Bu toplamda dört aya varan laubali ayrılığın ardından elde biriken malzemeyi sizinle buluşturalım, sıcak evinize misafir olalım dedik. Bir de baktık ki elimizde 3 tane yazı birikmiş. “Bir de editöryel yazalım ki kalabalık görünsün” dedik. “Dedik” dediysek, o kadar da kalabalık değil; bunu sadece editörümüz düşündü ve hiçkimseyle paylaşmadan hayata geçirdi.
Editöryel yazmamızın tek sebebi bu değil aslında. Bu aslında bir imdat çağrısı, kırmızı alarm, “ne olur beni öldürmeyin” yalvarışı. Tek yazıyla perdeyi kapatan yazarlar çöplüğüne dönmek üzere olan dergimizi okuyup hala teveccüh gösteriyorsanız
, bizi şöyle veya böyle seviyorsunuz demektir. O zaman bizi sevenlere karşı açık olmak boynumuzun borcu olsun.
Hafif Dergi’yi kurmak için ülke çapında ilanlar verip kongreler toplamadık. Küçük bir arkadaş grubu içerisinde, “ulan biz bu işi becerebiliriz be, kimler kimler nelere yelteniyorlar da altından kalkıyorlar, biz neden yapamayalım” diye birbirimizi gazlaya gazlaya işe giriştik. Arkadaş grubumuz 4 kişiydi, bir de dışarıdan destek verebileceğini düşündüğümüz insanlara ulaşacaktık. Her ay çıkışımızla önce yakın çevremizi
, sonra da diğer insanları mest edecek ve adım adım büyüyerek muhafazakar değerlerle barışık, ama kör göze parmak mesajlarla boğulmamış kaliteli mizah yapıp gönüller fethedecektik. Biz kafası çalışan, ağzı laf yapan, klavyesi keskin adamlardık. Biz beceremezsek kim becerebilirdi ki?
Müthiş bir heyecanla işe giriştik. Çekirdek kadromuz oldukça motiveydi. Öyle ki pek çok arkadaşımız aslında çift isimle yazıyor (evet, kirli çamaşırlar!) ve göz dolduran bu motivasyonlarıyla yazar kadrosunun olduğundan kalabalık görünmesini sağlıyordu.
Sonra mı?
Sonrası yok işte… Bizim mangalda kül bırakmayan arkadaşlar zamanla gevşedi. Önce müstearların sayısı azaldı, sonra çekirdek ekipten yazı verenlerin sayısı bire (rakamla 1) indi. “Abi yazı?” dedikçe “Abi ders” dediler, “nişan” dediler, “düğün” dediler. “Özür dilerim, bana neler söylesen haklısın, küfretsen ağzımı açıp cevap veremem” dediler. “Mahcubum” dediler. “Ben yazamıyorum abi, ne zor işmiş bu, beceremiyorum” dediler. Eşşek kadar adamlar zırıl zırıl zırladı. Gelgelelim o gözyaşları yazıya dönüşmüyordu. Dergi bir süre internetten katılan, hiç tanışmadığımız arkadaşların gayretleriyle çıkar oldu, ama sonrasında onlar da ayaklarını gaz pedalından çekti.
Öyle veya böyle 14 sayı çıktık. İşte bu da 15 oluyor. Aslında internet üzerinden girişilen işlerin ömrü düşünüldüğünde üzücü bir sayı değil 15. Ama biz yola 15 sayıda pilimiz bitsin diye çıkmamıştık, hedef bu değildi.
Buradan size vermek istediğimiz birkaç mesaj var, onları yazıp bunu sonlandıralım istiyoruz.
1. Bu ayki sayının kıymetini bilin. Ne zorluklarla çıkardığımızı bir biz biliriz, bir de Allah bilir.
2. Bize yardım edin. Cuma namazı çıkışlarında e-posta kutumuza köşe fikirleri bırakın. Dergi içeriğine uygun yazılar yazıp bizimle paylaşın. Yazabilecek durumda değilseniz, yazılarımızı geniş kitlelere yayın ki gördüğümüz teveccühle yeniden güzel bir iş çıkardığımıza inanalım, motive olalım. Öyle oturduğunuz yerden sayfalara bakıp bakıp gitmeyin. Para mı istiyoruz ulan sizden?
3. Bundan sonraki dönemde bize ihtiyaç duyduğumuz hayat öpücüğünü vermezseniz, kafamıza göre çıkıp kafamıza göre tatil yapacağız. Bazen ayda bir çıkacak, bazen beş ay yaprak kıpırdamadan oturacağız.
4. Yanlış anlaşılma olmasın, dergiyi kapatmayı falan düşünmüyoruz. O kadar emek verdik, para döktük lan şu dergiye. Facebook, Twitter sayfaları açtık. Bu yuva kapanmayacak! Öhöm pardon, çok hissi davrandık bir an sevgili okurlar, harbi olacağız derken enseye tokat olalım da istemiyoruz. Ama böyleyken böyle. El verin de dergimiz yürüsün be abi. Boyayalım mı abi?
Editör
Bir Cevap Yazın