(1000 perdelik bir oyunun, 200’üncü perdesinin 39’uncu sahnesi)
(Hande’lerin evi. Hande’nin babası olan Necati, Hande’nin sözlüsü olan Cem’le konuşmaktadır. Annesi olan Perihan henüz ortalarda yoktur. Hande de ortalarda yoktur. İkisi beraber bir iş karıştırmaktadır. Gerçekteyse Hande odasındadır, annesi de yanındadır. Hande birazdan sözlüsüyle dışarı çıkacağı için ona alınan özel dikilmiş giysinin provasını yapmakta, annesi Perihan da bu meşakkatli iş için kızına yardım etmektedir. Necati’nin burnu havada, göbeği vücudundan oldukça ileridedir. Cem sessiz bir çocuktur. Bazı şeyler için, nasıl denir, mecbur bırakılmıştır. Hakkında fazla bilgimiz yoktur. Tek bildiğimiz içinde bulunduğu duruma katlanmaktan başka elinden bir şey gelmediği gerçeğidir. Hikayesi kim bilir ne acıklıdır. Bu oyun 1000 perdeliktir. İçinde bir o kadar da karakter vardır. Karakterlerin çoğu insan olsa da aralarında bitkiler, nesli tükenmiş hayvanlar, dahası uzaylılar bile bulunmakta; bu durum oyunun gerçekçiliğine gölge düşürmeye çalışan göbekli Necati’yi çileden çıkarmakta, Perihan’ın yüzünde bir kırışığa daha neden olmakta, Cem’i ise hiç mi hiç alakadar etmemektedir. Karakterlerin tamamına yakını kötüdür. İyi karakterlerin sayısı çok azdır ve onlar da dananın kuyruğunun kopmaya doğru yöneldiği 765’inci perdede kötüleşmeye başlar. 364’üncü perdenin 22’nci sahnesi tam bir faciadır. Oyunun son sahnesi kayıptır. Necati bu durumla ilgilenmemektedir. Herkesin birbirine yalan söylediği 869’uncu perdenin tüm sahneleri tek kelimeden oluşur. Oyun sahnelenmek için müsait olmadığını her fırsatta dile getirir. Metin olarak da yetersizdir. Hiçbir perdenin birbiriyle bağlantısı yoktur. Aksiyon sıfırdır. Shakespeare’in “Zaman koltuk değnekleriyle ilerliyor” sözü bu oyun için de rahatlıkla kullanılabilir. Ne okuyana
, ne izleyene herhangi bir vaatte bulunmaz. Saçma sapan bir şeydir. Bunu Perihan da bilmektedir. Her perdenin farklı bir ismi vardır. Yani oyunun bin tane ismi vardır ama asıl ismi bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar oyunun dil yapısı, sahne araç gereçleri ve olayların geçtiği yerleri incelediklerinde birçok perdenin farklı bir yüzyılda yazıldığını iddia etmiştir. Bazı araştırmacılar ise bu oyunu hiç incelememiştir. Ayıp etmişlerdir.)
NECATİ: Dediğim gibi, kızımın hiçbir isteğini geri çevirmeyeceksin. Kulaklarım ona karşı yapacağın herhangi bir saygısızlığı işitirse, bu senin için hiç iyi olmaz.
CEM: Evet efendim.
NECATİ: Biz onu nasıl büyüttük biliyor musun? Sana bundan biraz bahsedeyim. Önemli veya önemsiz, küçük veya büyük ne istediyse, her ne istediyse yaptık. Bu yeterince açıklayıcı olmuştur sanırım.
CEM: Evet efendim.
NECATİ: Bu hayatta herkes senin kadar şanslı olmuyor genç adam. Benim kızımla sözlüsün. Bu ne demek biliyor musun? Suyu bulanık bir derenin, uçsuz bucaksız, masmavi bir denize karışması gibi bir şey. Kızım sana bu kadar fazla ilgi duyuyor diye kendini bir şey zannedip şımaracak olursan, bakınca dibi görünmeyen o kurbağalı derene geri dönersin. Bu söylediklerimi anlıyorsun değil mi?
CEM: Evet efendim.
NECATİ: Sana bir soru Can. Adın Can’dı değil mi?
CEM: Cem efendim.
NECATİ: Fark etmez. Bu soruya vereceğin cevap, adının ne olduğundan daha önemli. Soruyorum. Bir hizmetçi, kralın karşısında nasıl durur?
CEM: Hizmetçi gibi.
NECATİ: Güzel. Söylediklerimi anlıyorsun. Düğmelerin beyaz olmasına rağmen parmakların kirliyse önünü ilikleyeceğin bir yer yok demektir. Bir insana hangi sınıftan olduğu öğretilmezse yanlış hayaller kurar. Ve bir hizmetçi (burayı iyi dinle) sarayda yatıyor diye asil olamaz.
CEM: Evet efendim.
NECATİ: Bu arada hakkında küçük bir araştırma yaptım genç adam. Neden küçük bir araştırma yaptım biliyor musun? Hayatında kayda değer pek bir şey bulamadığım için. Düzensiz bir şekilde devam ettiğin okulu ikinci sınıfta bırakmışsın. Bu senin ne kadar uyumsuz biri olduğunu gösterir. Bölümün neydi?
CEM: Tarih.
NECATİ: Ben de bir şey sanmıştım. Kızımla tarih arasındaki fark nedir evlat?
CEM: Anlamadım efendim.
NECATİ: Çok yazık. Düşündüğüm kadar zeki sayılmazsın. Her neyse
, hakkında yaptığım alaka uyandırmayan araştırmanın kaygı veren bazı maddeleri var. Mesela içine kapanıkmışsın. Bu, kızım için büyük bir tehlike. İçine kapanık, toplumdan kopuk, renksiz, sessiz bir insan karşısındakine can sıkıntısından başka ne verebilir ki! Sevgili tarih profesörümüz şuan ne işle meşgul?
CEM: Be…
NECATİ: Dur ben cevap vereyim. Hiç… Hiçbir şey. On metre büyüklüğünde, eski püskü, kırık dökük, duvarları küf kokan bir dükkanda kitap satıyormuşsun. Düğüne kadar önünde uzun bir zaman var. Bu yüzden bu konuyu fazla kurcalamıyorum. İyice düşün. Kızımın ve ailesinin adına gölge düşürmeyecek bir işte çalışmak zorundasın. (Perihan girer)
PERİHAN: Hoş geldin Can.
NECATİ: Can değil, adı Cem’miş.
PERİHAN: Ne?
NECATİ: Boşver. Prenses hazır değil mi hala?
PERİHAN: Neredeyse gelmek üzere. Öyle heyecanlı ki görmelisin. (Hande girer)
HANDE: Beklettiğim için özür dilerim. Hoş geldin Cem.
CEM: Hoş bulduk Hande.
HANDE: Hemen çıkalım mı?
CEM: Nasıl istersen.
NECATİ: Bugün hava çok güzel. Temiz havayı içinize çekerek bol bol yürüyün. Minik prensese iyi bak delikanlı!
HANDE: Baba!
NECATİ: Özür dilerim.
HANDE: Artık kocaman kız oldum.
NECATİ: Evet ama hala gözümde… Neyse, hadi gidin artık.
CEM: İyi günler efendim. (Hande ve Cem çıkar)
PERİHAN: Ne kadar heyecanlı.
NECATİ: Küçükken ona aldığımız minik hediyeler karşısında ne kadar heyecanlıysa o kadar.
PERİHAN: Ne demek istiyorsun Necati?
NECATİ: Eskiyene kadar diyorum Perihan. Tarihi geçtiğinde dönüp bakmayacağı bir şey.
PERİHAN: O özgür bir kız. Kimse onu değiştirdiği kararları yüzünden yargılayamaz. Bir insan bir şeyi her zaman isteyemez ki. Ondan sıkılacağı zaman da olur.
NECATİ: Bu söylediklerin bütün birliktelikler için ne kadar da doğru. Tabii biz hariç.
PERİHAN: Diğerleri gibi biz de insanız.
NECATİ: Hayatta isteyeceğim son şey karımın en az benim kadar zeki olmasıdır. Sevgili karımın bugüne dek kraliçeler gibi yaşamadığını kim iddia edebilir?
PERİHAN: Kralın gölgesinde…
NECATİ: Dünya kadar büyük bir gölgelik. Sen de haklısın, dünya çok küçük.
PERİHAN: Kızımın mutluluğundan büyük değil.
NECATİ: Çok mu mutlu?
PERİHAN: Hem de çok. Çocuğun ismini andığında gözleri sevinçten parlıyor. Sen bu çocuk hakkında ne düşünüyorsun? İleride damadın olacak.
NECATİ: Kötü bir yatırım.
PERİHAN: Tuhaf bir çocuk.
NECATİ: Doğru dürüst konuşmayı bile bilmiyor. Yarım saattir “evet efendim” den daha uzun bir cümle kurmadı.
PERİHAN: Bence bu iyi bir şey. Hiçbir hak iddia edemeyecek kadar ezik bir yapıya sahip. Herhangi bir genç gibi kurnaz değil. Haddini aşamayacak kadar sönük. Ona her ne söylersen kabul eder. Yüzüne iyice bakarsan, aşağılanmışlığı kabullenmiş bir ifadeyle karşılaşırsın.
NECATİ: Söylediklerinin hepsi yüzde yüz doğru, fakat anlamadığım bir şey var. Bu canlı ceset, hiçbir uzvunda hayat eseri bulunmayan bu ölü beden kızımı nasıl etkiledi?
PERİHAN: Bunu ben de merak ediyorum.
NECATİ: Yaprağına konan sineğe aşık olan papatya! Olacak iş değil.
PERİHAN: Bu çocuğu iyice araştırdın mı bari. Kızımızın geleceği için endişe duyuyorum.
NECATİ: Sicili elbiselerinden daha temiz. O konuda bir sıkıntı yok fakat ailemize yakışmadığı acı bir gerçek.
PERİHAN: Bu yönüyle sana benziyor demek.
NECATİ: Ama karıcığım…
Ahmet Memnun
Bir Cevap Yazın